Halkın ozanlarının bu çıkışışları karşısında devletin
desteklediği Konya aşıklar bayramı kutlanmaya başlanmış, bazı alevi ozanları da
oraya çekmeyi başarmışlardır. Çeşitli ödüller vererek halk ozanıyım diyenleri
halktan koparıp devlete kapılanmışlardır.
İşte burada gerçek halkın ozanları da boş durmayıp
yüreklerini ortaya koyup Devrimci Ozanlar Derneği (DEV-OZ) kurmuşlardır.
Bunların başında Aşık İhsani gelmektedir. Aşık İhsani bu arada Türkiye İşçi
Partisi (TİP) de üye olmuştur. Yanına aldığı devrimci ozan arkadaşları ile
Anadolu’yu karış, karış dolaşmışlardır. Bu mücadele süresince defalarca
tutuklanmışlar, cezaevine konmuşlardır. Ama yılmamışlardır. Daha kararlı bir
şekilde yollarına devam etmişlerdir. Sazlarını silah sözlerini mermi edip halk
ile kaynaşmaya onları uyarmaya uyandırmaya devam etmişlerdir.
Derken topu tankı ile halkın üzerinden eze eze geçen 12
Eylül faşist darbesi geldi. Sosyalistleri ve komünistleri toplayıp içeri
attılar, halkın öncüsüyüm, sözcüsüyüm diyen yiğit ozanlarını da içeri attılar,
Birçok yiğit ozanımız çareyi yurt dışına gitmek de buldu ve canını kurtardı
faşizmin zindanlarında yapılan işkencelerden. Yurt dışına çıkmayan ozanların
çoğu da eski konumunu koruyamadı. Bu arada yurt dışına çıkan ozanlarımızın
birçoğu da saf değiştirdi değiştirmeyen pasif konuma düştü.
Bu saf değiştiren ve pasifleşen ozanlarımız bu kadarla da
kalmadı, geçmişinde ki konumundan hicap duyup, o zamanki yaptıklarının ve
mücadelesinin yanlış olduğunu yazdılar söylediler ve söylemeye de devam
ediyorlar. Hatta yüzde yüz zıt oldukları görüşleri savunmaya bile
çekinmiyorlar.
Özellikle 12 Eylül faşist darbesinden sonra gericileşen
toplum, 15-16 yıldır daha fazla gericileşti v e yozlaştı, çünkü halkın
uyarıcısı, uyandırıcısı ozanı görevini yapmıyordu. Yapanlarda bir elin parmağı
kadar ancaydı. Bunların çoğunluğu da yurt dışında yaşıyordu. Onlar bulundukları
ülkelerden mesajlarını gönderiyorlardı ama halkın arasında olmadıkları için
fazla etkili olmuyordu. Ama o keskin şiirleri ile karşı duruşlarına devam
ediyorlardı. Yurdumuzda kalan birkaç ozanımızdan bazılarını da vakitsiz
kaybettik.
Yurdumuz gericiliğe teslim olmuş iken, gerici katliamlar
yaşanırken sesini çıkarmayan ama kendine halk ozanıyım diyenler, elinde sazları
ile gül bülbül türküleri söylüyorlardı. Halkın acısı kederi ve toplumun
sürüklendiği karanlık onları hiç ilgilendirmiyordu. Yinede halk ozanıyız
diyorlardı. İktidarların borazanlığını yapıp işkembelerini şişiriyorlardı. Ne
yazık ki bunların içinde kendine solcuyum diyenlerde vardı.
Bu durum eskiden beri beni rahatsız ediyordu. Yazdığım
eleştirel yazıları hakaret sayıp bana saldırıyorlardı. Falanca ozana nasıl
hakaret edermişim. Hakaret etmediğimi onlarda iyi biliyordu ama uçları
kendilerine de dokunduğu için feveran ediyorlardı. Onlar feveran ettikçe
eleştirime devam ediyor geri adımda atmıyordum. Bunlardan birçoğu sosyal
medyadan tanıdığım daha sonra yüz yüze de tanışma imkânım olan arkadaşlardı.
Hal böyle iken halkın ozanı nasıl olmalıydı, bunun
tanımını iyi koymaktı. Halkın ozanı ile halk ozanı arasında fark ne idi, geçmiş
ozanlarımızın tanım örneklerinden yola çıkarak görebilirdik bunları.
Sosyalist ozan İhsani ozanın tanımını yaparken “Halk
ozanı kimdir, halk ozanlığı nedir? Halk ozanı halkın yanında olandır. Yani
halkın görmeyen gözü, duymayan
kulağı, söylemeyen dilidir. Yani halk bir derya, halk
ozanı bir balıktır. Dahası, halk kır çiçekleri, halk ozanı bir arıdır. Bir de
şöyle diyelim halk ozanı, derin ve karanlık kuyulara atılan halkını kartal
pençeleriyle çıkarıp ap-aydınlığa götürendir. Halk ozanının okulu yoktur. Halk,
derdini belasını sevincini söyletmek için ozanını yaratmıştır. Halk var oldukça
ozanı da olacaktır. Aşık İhsani 1999”
Bu tanıma katılmamak mümkün mü? Halk ozanı kendini
eğlendirmez, kendi derdini söylemez, gördükleri karşında bana ne demez. Halka
sırtını dönemez, görmezden gelemez.
İhsani Baba ile İstanbul da
sohbet ederken söz Musa Eroğlu’nun söylediği, sözleri Dursun Ali Akınet’e ait
olan yolun sonu türküsüne geldi. İhsani baba hiddetle:
“Ne demek “Bana ne yazdan bahardan” böyle bir söz
olur mu?” dedi. Ve devamında, “ kendine ozanım diyen kişi hiçbir zaman
sözlerine bana ne diye başlayamaz,” dedi. Çünkü halkın baharı da, yazıda,
üzüntüsü ve sevinci de ozanı ilgilendirir. Ozan bunların hiç birine bana
ne deyip sırtını dönemez.
Peki İhsani baba bu eleştirisinde haksız mı, ya da
eleştiri yapmasın mı? İçinde bulunduğumuz durum bu tür türkülerin, şiirlerin
yazılıp söyleneceği zaman değildir. Aslında halkın ozanı hiçbir dönemde bu tür
eylemlerde bulunmamalıdır. Daima halkın gözü kulağı olmalıdır.
“Devlet kapısından beslenip öten / her sazı çalana ozan
mı derim / Halka sırtın dönüp görmezden gelen / Devletçi olana ozan mı derim /
Halktan yana çalıp çığırmıyorsa / Halkın dertlerini duyurmuyorsa / İşçi
sınıfını kayırmıyorsa / Böyle bir yılana ozan mı derim / Ozan olan halkı için
seslenir / Halktan ilham alır ondan beslenir / Halka sözcü olur onu üstlenir /
Her sözü yalana ozan mı derim / Kul Sefili ozan olan hür olur / Düzen
karşısında sesi gür olur / Grevlerde işçi ile bir olur / Uzakta kalana ozan mı
derim.
Burada halkın ozanının tanımında büyük usta Aşık
Mahsuni’ye kulak verelim. “16 Mayıs 2002 e yitirdiğimiz büyük
üstat, Cumhuriyet dönemi başkaldırı şiirinin tanınmış ismi Mahsuni Şerif gerçek
ozanı şöyle tanımlıyor:
1- Halk ozanı durup dururken korkmaz ve vicdanında taviz
vermez.
2- Halk ozanının canını çekinmeden vereceği tek kapı halk
olmalıdır. Çünkü unvanın da (halk ozanı) görevini üstlendiği görülmektedir.
3- Halk ozanı hem devletçi hem halkçı olamaz. Çünkü
kendine halk ozanıyım diyenler 1500 yıldır halkına baskı yapan, zulüm yapan
devletin karşısına çıktıkları için büyük olmuşlardır. Der.
Bu gidiş karşısında ne yapabiliriz diye düşünürken,
İsviçre de yaşayan halk şairi arkadaşım Yusuf Ter ile “Sosyalist Ozanlar
Birliği” isminde bir internet sitesi kurduk ve tanıdık bazı isimlere çağrıda
bulunduk. Birçoğu çağrımıza kulak verdi. Yusuf Ter arkadaşım bir tartışma açtı
“Halkın ozanı Sosyalist Olmalı mıdır? Olur, İse Neden sosyalist
Olmalıdır?” Yerinde bir tartışma idi, kendine halkın ozanıyım, şairiyim
diyen yerini açıkça belirtmeli ve orada görevini yapmalıydı.
Bu tartışma sorusunu sosyal medya üzerinden tanıdık veya
tanımadık ozan ve şair arkadaşlara iletti, yine çoğu açıkça fikirlerini
yazarken bazıları bunu belirtmekten kaçındılar. Çoğunluklu olumlu yaklaşırken,
bazıları ozanın yeri halkın yanıdır deyip geçiştirdi. Ama şunu söylemeyi de
istemedi “hangi halk” halk bölünmüştü çünkü. Peki, halkın ozanı hangi halkın
yanında olacaktı. İktidarın yanında kalıp, oradan nemalanıp, oranın
borazanlığını yapıp ezilen halkına sırtını mı dönecekti? Yoksa her şeyi göze
alıp ezilen, çile çeken halkın yanında mı olacaktı? Bunu birkaç ozanımız
dışında başkası net koyamıyordu. Bizim eleştirimize de karşı çıkıyorlardı. Biz
eleştirimize devam edeceğiz onlarda karşı çıksınlar. Dün neysek bugün aynıyız
yârinde aynı olacağız. Aynı Almanya da yaşayan ozanımız “Zamani” gibi, yetmiş
beşte tanıdığımda da buydu bu günde aynı.
İşte bende Yaşayan ozanımız Zamani gibi ozanlarımıza
halkın ozanı derim.
Buradan hareketle, günümüzün şu sıkıntılı ve faşist
baskılarının yükseldiği dönemde, yine halkını uyarmak onun ozanına düşer. Yani
kendine halkın ozanıyım diyenlerde, bu faşizan baskıların, gerici eylem ve
söylemlerin karşısında olan sosyalist söylemleri ve dizeleri ile seslerini
yükseltmelidir. Tarihe sessiz kalmadıklarını düşmelidirler.
Komünist Ozan – Dursunoğlu Ali
Yetmiş beşte tanıdığım Zamani
YanıtlaSilYıllar geçse değiştirmez bilirim
Susturamaz padişahın fermanı
Yıllar geçse değiştirmez bilirim
Onun için ben yolundan gelirim